MAKALELER

İnsanlar Neden Ertelemeyi Alışkanlık Haline Getirir?

4 dk. okuma süresi
İnsanlar Neden Ertelemeyi Alışkanlık Haline Getirir?

İnsanlar Neden Ertelemeyi Alışkanlık Haline Getirir?

Modern Dünyada Psikolojik Bir Kaçış Biçimi

Son yıllarda özellikle gençler arasında dikkat çeken bir eğilim var: erteleme (procrastination). Sosyal medyada sürekli “motivasyon videoları”, “yapılacaklar listeleri” ya da “5 adımda üretken olma” içerikleri görüyoruz; ama ironik biçimde hiç olmadığı kadar çok insan “hiçbir şeye başlayamamak”tan şikâyet ediyor. Üniversite öğrencileri ödevlerini, genç yetişkinler iş başvurularını, çalışanlar ise kişisel hedeflerini “bakarız, yaparız, hallederiz” diyerek erteliyor. Peki, bu “birazdan” neden hiç gelmiyor?

Belki de modern çağın en sessiz ama en yaygın psikolojik mücadelelerinden biri erteleme. Dijital çağda, sürekli bildirimlerle bölünen dikkatimiz (attention), hızlı ödüllerle (instant rewards) çalışan bir beyne dönüştü. Artık bir videonun yüklenmesi 5 saniye sürse bile sabırsızlanıyoruz. Bu ortamda uzun süreli çaba (long-term effort) gerektiren işler, beynimize neredeyse “doğal olmayan” bir şeymiş gibi geliyor. Yani bazen erteleme, sadece tembellik değil; modern dünyanın hızına yetişmeye çalışan zihnin bir savunma tepkisidir. Ve çoğu zaman, içimizden geçen o klasik cümleyle kendimizi avutuyoruz: “Bakarız, yaparız, hallederiz.”

Ertelemenin Görünmeyen Yüzü: Duygular

Psikolojiye göre erteleme, aslında bir duygusal düzenleme (emotional regulation) sorunudur. Yani kişi, görevi değil, o görevle birlikte gelen duyguyu erteler. Mesela bir sınav çalışması “başarısız olma korkusu (fear of failure) uyandırıyorsa, kişi bilinçdışı bir şekilde bu duygudan kaçınır. O an “Bakarız, sonra yaparız” diye düşünür, ama aslında dinlendiği şey görev değil, duygunun ağırlığıdır.

Bu durumda beynin ödül sistemi (reward system) devreye girer. Kısa vadeli rahatlama (short-term relief) sağlayan davranış, yani “bir video izleyeyim, biraz sonra çalışırım” düşüncesi, anlık dopamin (dopamine release) üretir. Beyin bu küçük rahatlamayı ödül olarak kodlar. Uzun vadede ise bu, bir döngüye dönüşür:

→ Kaygı artar → Erteleme olur → Geçici rahatlama gelir → Suçluluk başlar → Kaygı artar…

Bu döngü, kişinin kendilik algısını (self-concept) ve öz-değerini (self-worth) de olumsuz etkiler. Zamanla kişi sadece “işi yapmayan biri” değil, “yapamayan biri” olduğuna inanmaya başlar.

 

 

 

Öz-Düzenleme (Self-Regulation) ve Öz-Şefkat (Self-Compassion)

Araştırmalar, erteleme davranışının temelinde öz-düzenleme eksikliği (lack of self-regulation) ve düşük öz-şefkat (low self-compassion) olduğunu göstermektedir. Öz-düzenleme, kişinin kendi duygularını ve davranışlarını uzun vadeli hedefler doğrultusunda kontrol edebilme yeteneğidir. Bu beceri yeterince gelişmemişse, kişi anlık hazza yönelir (instant gratification).

Walter Mischel’in ünlü “Marshmallow Testi” bu durumu çarpıcı şekilde açıklar: Bekleyip iki ödül almak yerine tek bir ödülü hemen isteyen çocuklar, gelecekte daha yüksek erteleme eğilimine sahip bireyler haline gelmiştir. Günümüzde bu durum, sosyal medyanın hızlı ödül mekanizmasıyla birleştiğinde daha da güçlenmiştir.

Bunun yanında öz-şefkatin eksikliği de erteleme davranışını besler. Kendine karşı fazla eleştirel (self-critical) insanlar, hata yapmaktan korktukları için göreve başlamayı ertelerler. Yani “Bakarız, sonra hallederiz” dediğimiz anlar, bir tür davranışsal kaçınma (behavioral avoidance) mekanizmasıdır.

Duygusal Düzenleme (Emotional Regulation) Kuramlarıyla Bağlantı

Gross’un Duygusal Düzenleme Modeli (Gross’s Model of Emotion Regulation), ertelemeyi anlamak için oldukça faydalıdır. Bu modele göre bireyler duygularını ya ortaya çıkmadan önce düzenler (antecedent-focused), ya da ortaya çıktıktan sonra bastırır (response-focused). Erteleme, genellikle birincisinin başarısız olduğu durumlardır: kişi duyguyu önleyemediği için görevden kaçar.

Ayrıca Lazarus’un bilişsel değerlendirme (cognitive appraisal) teorisi de burada önemli bir açıklama sunar. İnsan, bir görevi “zor”, “sıkıcı” veya “başarısız olma riski yüksek” olarak algıladığında, bu bilişsel değerlendirme duygusal tepkiyi (emotional response) tetikler ve kaçınma davranışını oluşturur. Dolayısıyla, erteleme aslında bir duygu değil, duygulara verilen bilişsel bir tepkidir.

Döngüyü Kırmak: Bilinçli Başlangıçlar

Erteleme döngüsünü kırmanın en etkili yollarından biri, farkındalık (awareness) geliştirmektir. “Neden başlamıyorum?” yerine “Ne hissediyorum da başlamıyorum?” sorusu, davranışı duygusal düzeyde anlamayı sağlar.

Görevleri küçük parçalara bölmek (task chunking), içsel motivasyonu (intrinsic motivation) artırmak ve mükemmeliyetçilikten (perfectionism) uzaklaşmak da süreci kolaylaştırır. En önemlisi, kendine anlayışla yaklaşmak (self-compassionate approach) gerekir. Çünkü erteleme, cezalandırılarak değil, anlaşılmaya çalışılarak değişir.

Bir psikoloji öğrencisi olarak gözlemim şu: İnsanlar, ertelemenin sadece “zaman yönetimi (time management)” ile çözüleceğini sanıyor. Oysa bu davranış çoğu zaman “duygu yönetimi (emotion management)” sorunudur. Kendini tanımadan, kaygılarını anlamadan, suçluluk duygusunu dönüştürmeden yalnızca plan yapmak yeterli olmaz.

Sonuç

Erteleme, modern dünyanın sessiz bir salgınıdır. Özünde tembellik değil, duygusal bir başa çıkma stratejisidir (emotional coping strategy). İnsan, duygularını bastırmak yerine anlamayı öğrendiğinde, yalnızca üretkenliğini değil, psikolojik dayanıklılığını da (psychological resilience) güçlendirir.

Belki de yapmamız gereken şey, kendimize daha sert davranmak değil; biraz anlayış göstermek, kendi iç sesimizi yumuşatmaktır. Çünkü bazen “yapamıyorum” değil, “Bakarız, yaparız, hallederiz” dediğimiz anlar, aslında duygusal enerjimizin henüz hazır olmadığı anlardır. Ve bu farkındalık, değişimin başlangıcıdır.

Yazar: Madina Sadigova

Kaynakça (References)

  • Steel, P. (2007). The nature of procrastination: A meta-analytic and theoretical review of quintessential self-regulatory failure. Psychological Bulletin, 133(1), 65–94.
  • Sirois, F. M., & Pychyl, T. A. (2013). Procrastination and the priority of short-term mood regulation: Consequences for future self. Social and Personality Psychology Compass, 7(2), 115–127.
  • Gross, J. J. (1998). The emerging field of emotion regulation: An integrative review. Review of General Psychology, 2(3), 271–299.
  • Mischel, W., Shoda, Y., & Rodriguez, M. L. (1989). Delay of gratification in children. Science, 244(4907), 933–938.
  • Neff, K. D. (2003). Self-compassion: An alternative conceptualization of a healthy attitude toward oneself. Self and Identity, 2(2), 85–101.
  • Lazarus, R. S. (1991). Emotion and adaptation. Oxford University Press.
We use cookies to improve your experience.