Başarının Görünmeyen Yüzü
Günümüzde birçok insan, özellikle gençler, “hep en iyisi olmalıyım” düşüncesiyle büyüyor. Bu düşünce, ilk bakışta motive edici gibi görünse de, uzun vadede bireyin psikolojik dengesi (psychological balance) üzerinde ciddi bir baskı oluşturur. Psikolojide bu durum mükemmeliyetçilik (perfectionism) olarak adlandırılır ve kaygı bozuklukları (anxiety disorders) için önemli bir risk faktörüdür. Mükemmeliyetçi bireyler genellikle kendi değerlerini yalnızca başarılarıyla ilişkilendirirler. Başarı varsa kendini değerli hisseder, hata varsa yetersiz hisseder. Bu inanç yapısı zamanla özgüven eksikliği (low self-esteem), tükenmişlik (burnout) ve depresif belirtiler (depressive symptoms) gibi psikolojik sonuçlar doğurur.
Mükemmeliyetçilik ve Kaygı Arasındaki Psikolojik Bağ
Mükemmeliyetçi düşünme biçimi çoğu zaman bilişsel çarpıtmalar (cognitive distortions) içerir. Bu çarpıtmalar bireyin olayları algılama biçimini bozar ve duygusal dengesizlik yaratır.
Örneğin:
- “Ya mükemmelim ya da tamamen başarısızım.” → Siyah-beyaz düşünme (all-or-nothing thinking)
- “Bir hata yaptım, demek ki yeterli değilim.” → Aşırı genelleme (overgeneralization)
Bu düşünceler beyne sürekli bir tehdit algısı (threat perception) gönderir. Bu durumda prefrontal korteks (prefrontal cortex) yani mantıklı düşünmeden sorumlu bölge devre dışı kalırken, amigdala (amygdala) yani duygusal tepkileri yöneten bölge aşırı aktif hale gelir. Sonuç olarak kişi yoğun kaygı (anxiety) yaşar, dikkati dağılır ve performansı düşer.
Sınav Kaygısı Üzerinden Bir Örnek
Bu durumu öğrencilerde sık sık gözlemliyorum. Bazı öğrenciler sınavdan yüksek not alsalar bile “Neden 100 değil?” diye soruyorlar. Bu, aslında içsel bir yetersizlik inancının (belief of inadequacy) göstergesidir. Bir öğrencim bir keresinde şöyle demişti:
“Hocam, sınavda sanki beynim donuyor. Bildiklerimi hatırlayamıyorum.”
Bu durumda öğrencinin bilgisi değil, duygusal tepkisi (emotional response) kontrolü ele alır. Beden, tehdit algıladığı için savaş ya da kaç tepkisi (fight or flight response) verir. Bu da bedensel belirtiler (physical symptoms) yoluyla — kalp çarpıntısı, terleme, nefes daralması gibi — kendini gösterir. Yani sınav kaygısı yalnızca bilgi eksikliğinden değil, mükemmeliyetçi düşüncenin fizyolojik yansımasından (physiological reflection) kaynaklanır.
Mükemmeliyetçiliğin Kökleri
“Hep en iyisi olmalıyım” düşüncesi genellikle çocuklukta öğrenilen bir inançtır. Eğer çocuk yalnızca başarılı olduğunda takdir ediliyorsa, zihin şu mesajı içselleştirir:
“Başarısızsam değersizim.” Bu, koşullu sevgi (conditional love) deneyiminin bir sonucudur. Yetişkinlikte kişi bu inancı bilinçsizce sürdürür ve her alanda onay arayışı (approval seeking) içine girer. Ancak bu çaba uzun vadede psikolojik tükenmişlik (emotional exhaustion) ve öz-değer kaybı (loss of self-worth) yaratır.
Gerçek Çözüm: Öz-Şefkat
Bu döngüyü kırmanın en etkili yollarından biri öz-şefkat (self-compassion) geliştirmektir. Öz-şefkat, hata yaptığında kendine anlayış göstermek, başarısızlık anlarında kendini cezalandırmamak demektir.
Araştırmacı Kristin Neff’e (2003) göre öz-şefkat, kişinin kendi insani kusurlarını kabul etmesi ve buna rağmen kendine nazik davranmasıdır. Bu yaklaşım, kendini yargılama (self-criticism) yerine kendini kabul (self-acceptance) üzerine kuruludur. Ben de bazen aynı döngüye düşüyorum. “Daha iyisini yapmalıydım” dediğim anlar oluyor. Ama sonra kendime hatırlatıyorum:
“Yeterince iyi olmak da bir başarıdır.”
Gerçek Başarı Nedir?
Gerçek başarı, her zaman en yüksek notu almak ya da hatasız olmak değildir. Gerçek başarı, kendi gelişimini fark etmek, sürece odaklanmak ve çabanın değerini görebilmektir. Mükemmeliyet değil, insanlık bizi değerli kılar. Ve bazen, elinden gelenin en iyisini yapmak zaten mükemmel olandır.
Yazar: Madina Sadigova
Kaynakça / References
- Frost, R. O., Marten, P., Lahart, C., & Rosenblate, R. (1990). The dimensions of perfectionism. Cognitive Therapy and Research, 14(5), 449–468.
- Neff, K. D. (2003). Self-compassion: An alternative conceptualization of a healthy attitude toward oneself. Self and Identity, 2(2), 85–101.
- Burns, D. D. (1980). Feeling Good: The New Mood Therapy.