MAKALELER

Otizm Artmıyor, Biz Yeni Görüyoruz: "Salgın" Söyleminin Perde Arkası

Türkiye'de otizm görülme sıklığı her 30 kişiden 1'e yükseldi. Peki bu bir "otizm salgını" mı yoksa tanı kriterleri mi değişti? Akademik Koordinatörümüz Psk. Dr. Sinan Doğan, artışın bilimsel nedenlerini inceledi.

6 dk. okuma süresi
Otizm Artmıyor, Biz Yeni Görüyoruz: "Salgın" Söyleminin Perde Arkası

Yazar: Psk. Dr. Sinan Doğan

Son yıllarda kamuoyunda ve medyada sıkça dile getirilen "otizm salgını" (epidemisi) söylemi, ebeveynler ve eğitimciler arasında haklı bir endişe yaratmaktadır. Özellikle ABD'den gelen güncel veriler, 2000 yılında her 150 çocuktan birinde görülen OSB'nin (Otizm Spektrum Bozukluğu), 2022 verilerine göre her 31 çocuktan birine kadar yükseldiğini göstermektedir (Nature, 2025). Ancak bu dramatik artış, otizmin biyolojik insidansında (yeni vaka görülme sıklığı) gerçek bir patlamayı mı işaret ediyor, yoksa tanı kriterlerimiz, farkındalık düzeyimiz ve tarama yöntemlerimizdeki değişikliklerin bir yansıması mı?

Otizm prevalansına (yaygınlık oranına) dair küresel veriler incelendiğinde, coğrafi bölgeler ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyleri arasında belirgin farklar göze çarpmaktadır. Molecular Psychiatry (2022) dergisinde yayımlanan ve 1990-2019 yılları arasında 204 ülkeyi kapsayan "Küresel Hastalık Yükü" çalışmasına göre, dünya genelinde OSB ile yaşayan birey sayısı ham veri olarak 20 milyondan 28 milyona yükselmiş, yani %39'luk bir artış göstermiştir. Ancak kritik nokta şudur: Yaşa göre standardize edilmiş oranlar (age-standardized rates) küresel ölçekte sabit kalmıştır. Bu durum, otizm vakalarındaki artışın büyük oranda nüfus artışı ve demografik dağılımdaki değişimlerden kaynaklandığını düşündürse de, Sosyo-Demografik Endeksi (SDI) yüksek olan ülkelerde hem prevalansın hem de insidansın arttığı gözlemlenmiştir.

Benzer şekilde Frontiers in Psychiatry (2023) tarafından yayımlanan üç seviyeli meta-analiz çalışması, küresel otizm prevalansını %0.72 (yaklaşık her 100 çocuktan 1'i) olarak hesaplamıştır. Ancak bu oran Kuzey Amerika'da %1.01 iken, Asya'da %0.41 seviyesindedir. Araştırmacılar, bu farkın biyolojik nedenlerden ziyade, yüksek refah seviyesindeki ülkelerdeki tanı koyma kapasitesi ve metodolojik farklılıklardan (örneğin kayıt inceleme sürveyansı yönteminin daha yüksek oranlar vermesi gibi) kaynaklandığını vurgulamaktadır.

Türkiye'den gelen en güncel veriler de küresel "artış" trendiyle neredeyse bire bir örtüşmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün Kasım 2025'te TBMM Komisyonu'na sunduğu veriler, ülkemizde de radikal bir istatistiksel değişim yaşandığını ortaya koymaktadır. MEB verilerine göre, 20-25 yıl önce Türkiye'de her 2.500 çocuktan birinde görülen otizm, bugün ABD verilerine (1/31) oldukça yakın bir oranla her 30 kişiden birinde tespit edilmektedir. Bu, çeyrek asırda yaklaşık 80 katlık bir artışa işaret etmektedir. Sadece son 5 yılda otizm tanısı alan öğrenci sayısı 93 bin 447'ye ulaşmış; 2025 yılı Kasım ayı itibarı ile ise 11 binden fazla yeni tanı girişi yapılmıştır.

Sayısal artış, eğitim sistemindeki projeksiyonları da değiştirmektedir. Şu anda 428 bine yakın otizmli çocuk kaynaştırma eğitimi alırken, bu sayının 2030’da 750 bine, 2050’de ise 1 milyonun üzerine çıkması öngörülmektedir. Türkiye Otizm Meclisi verilerine göre, toplam otizmli birey sayısının 1 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. Bu durum sadece eğitim sistemini değil, aile yapısını da derinden etkilemektedir; nitekim otizmli bireye sahip ailelerdeki boşanma oranının %80 gibi çarpıcı bir seviyeye ulaştığı belirtilmektedir (T24, 2025). MEB yetkililerinin "izah edilemeyecek bir yükseliş" olarak tanımladığı bu tablo, aslında aşağıda detaylandıracağımız tanısal ve sistemsel değişimlerle büyük ölçüde açıklanabilir niteliktedir.

Tanısal Değişim ve "İkame" Etkisi

Otizm oranlarındaki artışın en güçlü açıklamalarından biri, tanı kriterlerindeki genişleme ve "tanısal ikame" (diagnostic substitution) kavramıdır. Scientific American (2025)'da yer alan verilere göre, 2000-2010 yılları arasında ABD özel eğitim sistemine kayıtlı otizmli öğrenci sayısı üç katına çıkarken (93.624'ten 419.647'ye), aynı dönemde "zihinsel engelli" (intellectual disability) tanısı alan öğrenci sayısı 637.270'ten 457.478'e düşmüştür. Bu veriler, geçmişte sadece zihinsel engel tanısı alan çocukların, günümüzde daha kapsamlı değerlendirmelerle otizm spektrumu içinde sınıflandırıldığını kanıtlamaktadır.

Nature (2025) makalesinde atıfta bulunulan Danimarka merkezli bir kohort çalışması, 1980-1991 yılları arasında doğan çocuklarda görülen otizm artışının %60'ının, tanı kriterlerindeki değişiklikler (DSM-III'ten DSM-IV ve sonrasında DSM-5'e geçiş) ve raporlama sistemlerindeki yeniliklerle açıklanabileceğini ortaya koymuştur. Özellikle Asperger Sendromu ve Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk (PDD-NOS) gibi alt kategorilerin "Otizm Spektrum Bozukluğu" şemsiyesi altında birleştirilmesi, spektrumun "hafif" ucundaki bireylerin de tanı almasını sağlamıştır (Johns Hopkins, 2025).

Tarama, Farkındalık ve Demografik Değişimler

Artışın bir diğer önemli ayağı, tarama programlarının yaygınlaşmasıdır. Johns Hopkins Bloomberg School of Public Health uzmanlarına göre, çocuk sağlığı izlemlerinde 18-24. aylarda yapılan standart otizm taramaları, daha önce gözden kaçabilen "ince fenotipe" (subtle phenotype) sahip, yüksek işlevli çocukların erken dönemde tespit edilmesini sağlamıştır. Maryland eyaleti özelindeki veriler, genel oranın 1/31 olduğu bir ortamda, eyalet genelinde oranın 1/38 olduğunu, ancak daha önemlisi, Siyah, Asyalı ve Hispanik çocuklardaki tanı oranlarının arttığını göstermektedir. Bu, otizmin beyaz çocuklara özgü olduğu yanılgısının yıkıldığını ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizliklerin kısmen giderilmesiyle tanı sayılarının arttığını göstermektedir (Johns Hopkins, 2025).

Ayrıca cinsiyet dağılımında da önemli bir değişim yaşanmaktadır. Tarihsel olarak erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla otizm görüldüğü kabul edilse de, Global Incidence (2022) çalışması, son 30 yılda erkek/kız tanı oranındaki makasın daraldığını göstermektedir. Kız çocuklarında otizmin farklı belirtilerle (örneğin daha iyi kamufle etme yeteneği) ortaya çıkabildiğinin anlaşılması, daha önce tanı alamayan kız çocuklarının da istatistiklere dahil edilmesini sağlamıştır.

Çevresel Faktörler ve Genetik: Yanlış Bilinenler

Kamuoyunda zaman zaman aşılar veya spesifik çevresel toksinler "tek suçlu" gibi gösterilse de, bilimsel mutabakat çok daha karmaşık bir tablo çizmektedir. Nature (2025) makalesinde vurgulandığı üzere, "çevresel toksin salgını" iddialarının aksine, bilimsel araştırmalar otizmin %80 oranında genetik (kalıtımsal) olduğunu göstermektedir. Scientific American (2025) bu oranı %60 ile %90 arasında vermekte ve vakaların %40'ında spesifik genetik mutasyonların tespit edilebildiğini belirtmektedir.

Bununla birlikte, çevresel risk faktörleri tamamen yok sayılmamaktadır. Global Incidence (2022) ve Nature (2025) makaleleri; ileri anne-baba yaşı, prematüre doğum oranlarındaki artış ve gebelik sırasındaki hipertansiyon gibi faktörlerin, yüksek gelirli ülkelerdeki "gerçek" vaka artışına (tanısal artıştan bağımsız olarak) katkıda bulunabileceğini belirtmektedir. Ancak bu faktörler, prevalans eğrisindeki keskin yükselişin ana belirleyicisi değil, küçük bir parçasıdır.

İlginç bir veri noktası olarak, farklı bölgeler arasındaki devasa prevalans farkları, durumun biyolojik olmaktan ziyade sistemsel olduğunu kanıtlar niteliktedir. Scientific American (2025) verilerine göre, Kaliforniya'da otizm oranı 1000'de 53.1 iken, Teksas'ta bu oran 1000'de 9.7'dir. Aynı biyolojik temele sahip bir popülasyonda bu denli büyük bir farkın olması; eyaletlerin tarama politikaları, erken müdahale hizmetlerinin varlığı ve ailelerin tanı almaya yönelik motivasyonları (hizmetlere erişim için tanıya ihtiyaç duyulması) ile açıklanabilir (Nature, 2025).

Sonuç: Bir Salgın Değil, Bir "Aydınlanma" Süreci

Sonuç olarak, gerek küresel veriler gerekse Türkiye'nin son 5 yıldaki çarpıcı istatistikleri, bir "otizm salgını" ile değil; genişleyen kriterler, artan farkındalık ve daha kapsayıcı tarama yöntemlerinin sonucu olan bir "aydınlanma" süreciyle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. "Epidemi" kelimesi ani ve kontrolsüz bir patlamayı ifade ederken, yaşadığımız durum daha önce görünmez olanın görünür hale gelmesidir.

Bu artışın kaynağı ne olursa olsun, Türkiye projeksiyonlarının 2050'de 1 milyonun üzerinde kaynaştırma öğrencisine işaret etmesi ve ailelerdeki yüksek tükenmişlik oranları, hazırlıklı olmamız gereken gerçeği değiştirmemektedir. Odak noktamız "Neden arttı?" sorusundan, "Bu genişleyen nöroçeşitli nüfusa ve ailelerine eğitim, istihdam ve sosyal yaşamda en iyi desteği nasıl sağlarız?" sorusuna evrilmelidir.


Kaynakça

  1. Pearson, H. (2025). "What's Really Driving the Rise in Autism?". Nature, 644, 860-863.

  2. Solmi, M., Song, M., Yon, D. K., Lee, S. W., ve ark. (2022). "Incidence, prevalence, and global burden of autism spectrum disorder from 1990 to 2019 across 204 countries". Molecular Psychiatry, 27, 4172–4180.

  3. Pappas, S. (2025). "The Real Reason Autism Rates Are Rising". Scientific American.

  4. Talantseva, O. I., Romanova, R. S., Shurdova, E. M., ve ark. (2023). "The global prevalence of autism spectrum disorder: A three-level meta-analysis". Frontiers in Psychiatry, 14:1071181.

  5. Johns Hopkins Bloomberg School of Public Health. (2025). "Is There an Autism Epidemic?". Public Health News.

  6. T24 - Otizm tanısı alan çocuk sayısı hızla artıyor: 5 yılda 93 bin öğrenciye teşhis 



Ücretsiz Ön Görüşme
15 DAKİKA SÜRELİ ÜCRETSİZ ÖN GÖRÜŞME RANDEVUSU alarak uzmanlarımızla görüşebilir, bulunduğunuz ildeki DİLGEM şubesi veya Kurumsal Çözüm Ortağımızdan profesyonel destek alabilirsiniz.

Görüşmenizi online olarak, telefon araması yoluyla ya da kuruma giderek yüz yüze gerçekleştirebilirsiniz.

Türkiye'nin dört bir yanındaki Şubelerimiz ve Kurumsal Çözüm Ortaklarımızla her yaştan bireye uzman desteği sunuyoruz.
Online Görüşme Telefon Yüz Yüze
Randevu Al
Tüm yaş gruplarına uzman desteği sunuyoruz
Deneyimimizi geliştirmek için çerezler kullanıyoruz